USULSÜZ TEBLİGAT

25 Ara 2019

USULSÜZ TEBLİGAT

YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas Yıl/No: 2017/2-2210
Karar Yıl/No: 2019/483
Karar tarihi: 18.04.2019

ÖZET:Muhatabın dışarda olduğu bilgisini veren komşunun açık kimliğinin tespit edilmediği, bu hâliyle yapılan işlemin tebligat memurunun soyut beyanından ibaret kaldığı ve yapılan tebliğlerin usulsüz olduğu anlaşılmaktadır.

ÖZET: Kanun ve Yönetmelik hükümleri ile davacıya gerekçeli kararın ve temyiz dilekçesinin usulüne uygun olarak tebliği sağlanıp, temyiz süresi beklenildikten ve gerektiğinde HUMK’nın 434. maddesine göre işlem yapılmasından sonra temyiz incelemesi yapılmak üzere iadesi için dosyanın mahkemesine geri çevrilmesi ve belirtilen eksiklikler tamamlandıktan sonra dosyanın incelenmek üzere Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanlığına gönderilmesi gerekmektedir.

(4721 S. K. m. 166) (7201 S. K. m. 21, 23) (1086 S. K. m. 434)

Dava: Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Küçükçekmece 1. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 30.06.2014 tarih ve 2014/429 E., 2014/543 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2 . Hukuk Dairesinin 03.07.2015 tarih ve 2014/23343 E,. 2015/14562 K. sayılı kararıyla bozulmuş, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesi uyarınca açılan boşanma istemine ilişkindir.

Mahkemece; tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmiş ise de davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece bozulmuştur.

Bozma üzerine yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce direnmeye ilişkin gerekçeli kararın ve davalının temyiz dilekçesinin davacıya tebliğine ilişkin tebligat işlemlerinin usulüne uygun olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre dosyanın mahkemesine geri çevrilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak ele alınıp tartışılmıştır.

Davacıya yapılan tebliğlerin geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi için 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna uygun olarak çıkarılan Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin ilgili hükümlerinin incelenmesi gerekmektedir.

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkânsızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21/1. maddesinde;

“Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama hâlinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır” hükmü yer almaktadır.

Madde bu şekliyle iki hâli birlikte düzenlemiştir. Bunlardan ilki “adreste bulunmama”, diğeri ise “tebellüğden imtina”dır. Şöyle ki, bazı durumlarda tebligat görevlisi belirtilen adrese gittiğinde adresin doğru olduğunu görür ancak muhatap ya da muhatap adına tebliği almaya yetkili diğer kimseleri adreste bulamaz. Bu durumda tebliğ imkânsızlığı, bu kimseler tebliğ evrakını kabulden kaçınırlar ise tebellüğden imtina söz konusu olur (Muşul, TİMUÇİN: Tebligat Hukuku, Ankara 2018, s.347). Bu hâllerde tebliğ işlemleri Tebligat Kanunu 21/1. maddesi, 23. maddesi ve Yönetmeliğin 30. ve 35. maddesinde öngörüldüğü şekilde yapılmalıdır. Aksi hâlde tebligat geçersiz olur.

Muhatabın adreste bulunmaması (kısa süreli ayrılması) hâlinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30. maddesinin birinci fıkrasında; “Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri hâlinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Burada Yönetmeliğin 30. maddesi, tebliğ memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını “tahkik etme” görevini yüklemiştir. Buna göre tebliğ memuru tahkik etmekle kalmayıp, bunu tevsike yönelik olarak yaptığı tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği üzere ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu şekilde yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı, hâkim tarafından denetlenebilecektir.

Muhatabın tebliğ adresinde ikamet etmekle birlikte, kısa süreli ve geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve bunun tevsik edilmesi hâlinde ancak; maddede sayılan kişilerden birisine, imza karşılığı tebliğ edilip, 2 numaralı fişin kapıya yapıştırılması ve komşunun durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir.

Aynı hususlar 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 23. maddesi ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 35. maddesinde de vurgulanmıştır.

Somut olayda; direnmeye ilişkin gerekçeli karar ve davalının temyiz dilekçesinin davacıya tebliğine ilişkin mazbatalarda aynen: “muhatap tevziat saatlerinde adres kapalı olduğundan komşusu isim vermedi soruldu: komşusu imzadan imtina edip muhatabın dışarıda olduğunu sözlü olarak beyan etti…” açıklamasına yer verilmiş olup; muhtara isim, mühür ve imzasıyla teslim edilen evrak tebliğ memurunun imzası ile tevsik edilmişse de, yukarıda açıklandığı biçimde muhatabın dışarıda olduğu bilgisini veren komşunun açık kimliğinin tespit edilmediği, bu hâliyle yapılan işlemin tebligat memurunun soyut beyanından ibaret kaldığı ve yapılan tebliğlerin usulsüz olduğu anlaşılmaktadır.

Şu durumda, anılan Kanun ve Yönetmelik hükümleri ile davacıya gerekçeli kararın ve temyiz dilekçesinin usulüne uygun olarak tebliği sağlanıp, temyiz süresi beklenildikten ve gerektiğinde HUMK’nın 434. maddesine göre işlem yapılmasından sonra temyiz incelemesi yapılmak üzere iadesi için dosyanın mahkemesine geri çevrilmesi ve belirtilen eksiklikler tamamlandıktan sonra dosyanın incelenmek üzere Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Başkanlığına gönderilmesi gerekmektedir.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle yukarıda yazılı eksikliklerin tamamlanması için dosyanın yerel mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 18.04.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)